Faruk Panter Tahrih 22.07.2012 saat 21.05 de Berlinde hayata Gözlerini yumdu.
Babam 1973 den beri Almanyanin Baskenti Berlin'de Yaşıyordu.
Amansiz hastaliktan dolayi aramizdan ayrildi.
27.07.2012 -Berlinde Sehitlik Camiisinde Columbiadamm'da, Cuma-namazindan sonra Toprağa verecegiz.
Adana 03.03.1938 - Berlin 22.07.2012 yas:74
Gölgedekilerin hikâyesi
"Hayal Kahramanlar" belgeseli, Türk sinemasının perdeye yansımayan gerçeklerine ışık tutuyor. Yeşilçam'ın vazgeçilmez dublörleri, filmle gerçeğin iç içe geçtiği hayatlarının gülünç ve bir o kadar da hüzünlü karelerini anlatırken o günleri yeniden yaşıyorlar.
"Ayağın yerden kesilince işin Allah'a kalıyor." diyor, bir zamanlar Yeşilçam'ın "Uçan Adam"ı olarak anılan Faruk Panter. "Kızıl Maske", "Maskeli Beşler", "Yedi Dağın Aslanı", "Yiğit Kanı" başta olmak üzere 500'e yakın filmde irili ufaklı rolde oynayan Faruk Panter ya da Panter Faruk biraz sitem; ama hep özlemle dolu hatıralarını anlatmaya devam ediyor.
"Ayağın yerden kesilince işin Allah'a kalıyor." diyor, bir zamanlar Yeşilçam'ın "Uçan Adam"ı olarak anılan Faruk Panter. "Kızıl Maske", "Maskeli Beşler", "Yedi Dağın Aslanı", "Yiğit Kanı" başta olmak üzere 500'e yakın filmde irili ufaklı rolde oynayan Faruk Panter ya da Panter Faruk biraz sitem; ama hep özlemle dolu hatıralarını anlatmaya devam ediyor.
Sadece Faruk Panter mi? Süheyl Eğriboz, Dündar Aydınlı, Sırrı Elitaş, Cihan Alp, Necdet Kökeş, Hakkı Kıvanç, Hasan Yıldız ve Mehmet Uğur'un anlatacağı o kadar çok hikayesi var ki! Hem de gerçek hikayeler bunlar. Ne film karesinde bulabilirsiniz, ne senaryo tekstinde.
Kaynak : (Oglu)Ali Balli
AA AA
Yönetmenliğini Mehmet Güleryüz, senaryosunu Feza Sınar’ın yazdığı, “Hayal Kahramanlar” adlı belgesel filmin çekimlerine devam ediyor. Türk sinemasının yardımcı ve dublör oyuncularının drama-belgeseli olan proje, sinemadaki üretimin düşüşüyle yerlerine yenilerinin yetişmediği bir kuşağın öyküsü. Amerikan film endüstrisi düşünüldüğünde, teknik donanımsızlık, parasızlık, zamansızlık gibi tüm engellere karşın, bu oyuncu-dublör kuşağın çekimlerde gösterdiği olağanüstü cesaret ve beceri Türk sinemasının varoluşunun temelini oluşturuyor.
Çekimler, yine Türk Sinemasınca çok sık kullanılan, Rumeli Hisarı, Kemerler, Galata Kulesi gibi tipik mekanlarda gerçekleştiriliyor. TRT’nin teknik destek sunduğu proje, “Genç Sinemacılar” programında yayınlanacak. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin Yaşam Boyu Onur Ödülleri gecesinde gösterilecek olan belgesel, yurtiçi ve yurtdışındaki festivallere de katılacak.
Renkli simalar
“Hayal Kahramanlar”da, Türk Sinemasına emek veren Süheyl Eğriboz, Dündar Aydınlı, Sırrı Elitaş, Faruk Panter, Cihan Alp, Necdet Kökeş, Hakkı Kıvanç, Hasan Yıldız, Mehmet Uğur gibi isimlerin yanı sıra danışman olarak yönetmen Yılmaz Atadeniz yer alıyor.
Mehmet Güleryüz ve Feza Sınar’ın daha önceki ortak çalışmalarının ürünleri olan “Kemal Sunal” ve “Türk Sinema Tarihi” belgeselleri kamuoyunda ilgiyle karşılanmıştı. “Hayal Kahramanlar” projesi Türk Sinemasının magazine pek de yansımayan gerçeklerine ışık tutuyor. Yönetmen Güleryüz, “şimdiye kadar özel olarak yaptığımız bu çalışmalarla Türk Sinema Tarihinin, geleceğe taşınması anlamında birbirini tamamlayacak olan projeleri hayata geçiriyoruz. Geniş kapsamlı olarak düşündüğümüz “Hayal Kahramanlar”, belgesel olmanın yanı sıra, kitaplaştırılıp, set fotoğraflarından oluşan sergi ve internette bir web sitesi oluşturulacak şekilde
tasarlandı” dedi.
“Uçan adam”
Sinemamızın en önemli kavgacılarından biri olan Faruk Panter “Kızıl Maske”, “Maskeli Beşler”, “Yedi Dağın Aslanı”, “Yiğit Kanı” gibi 500 kadar filmde irili ufaklı roller oynadı. Onu ayrıcalıklı kılan ise pankras ve judo gibi dövüş sanatlarını iyi bilmesi ve oynadığı kavga sahnelerinin koreografisini yapmasıydı. Zaman içinde, başrol oyuncuların dövüş “hocası” oldu. Ancak 1973 yılında televizyonun sinema seyircisini salonlardan çekmesiyle, Yeşilçam’ın girdiği krize girince Faruk Panter mesleği bırakıp, Almanya’da işçi olarak çalışmaya başlamak zorunda kaldı.
Sinemamızın en önemli kavgacılarından biri olan Faruk Panter “Kızıl Maske”, “Maskeli Beşler”, “Yedi Dağın Aslanı”, “Yiğit Kanı” gibi 500 kadar filmde irili ufaklı roller oynadı. Onu ayrıcalıklı kılan ise pankras ve judo gibi dövüş sanatlarını iyi bilmesi ve oynadığı kavga sahnelerinin koreografisini yapmasıydı. Zaman içinde, başrol oyuncuların dövüş “hocası” oldu. Ancak 1973 yılında televizyonun sinema seyircisini salonlardan çekmesiyle, Yeşilçam’ın girdiği krize girince Faruk Panter mesleği bırakıp, Almanya’da işçi olarak çalışmaya başlamak zorunda kaldı.
Eşini sinemaya tercih etti
Süheyl Eğriboz 1927 yılında Gönen’de dünyaya gelmiş. 1952 yılında Ayhan Işık’la İstanbul’un fethi çekimleri için Aydın Arakon’un yönetmenliğinde kamera karşısına geçmiş. Birçok filmde rol alan Eğriboz’a, yeteneği sayesinde Amerikan sinemasının yolu açılmış ancak eşinin rahatsızlığı nedeniyle aldığı teklifi reddetmek zorunda kalmış.
Süheyl Eğriboz 1927 yılında Gönen’de dünyaya gelmiş. 1952 yılında Ayhan Işık’la İstanbul’un fethi çekimleri için Aydın Arakon’un yönetmenliğinde kamera karşısına geçmiş. Birçok filmde rol alan Eğriboz’a, yeteneği sayesinde Amerikan sinemasının yolu açılmış ancak eşinin rahatsızlığı nedeniyle aldığı teklifi reddetmek zorunda kalmış.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhf54bLReYPRrG0OftorEqWHHWCzyWkmQ6Ll6XEQaCH9HUpLIlRnoMXQNDzsw28-5HmZXDJ9P30wtxGcNm-OfNMYImoCGs4QqbwFHii1PKHucJUpUSovrk6NRhLAfwMV0WsphYKJdSQ2gt1/s320/G%25C3%25B6lgedekilerin+hik%25C3%25A2yesi.jpg)
Gölgedekilerin hikâyesi
Hayal Kahramanlar" belgeseli, Türk sinemasının perdeye yansımayan gerçeklerine ışık tutuyor. Yeşilçam'ın vazgeçilmez dublörleri, filmle gerçeğin iç içe geçtiği hayatlarının gülünç ve bir o kadar da hüzünlü karelerini anlatırken o günleri yeniden yaşıyorlar.
"Ayağın yerden kesilince işin Allah'a kalıyor." diyor, bir zamanlar Yeşilçam'ın "Uçan Adam"ı olarak anılan Faruk Panter. "Kızıl Maske", "Maskeli Beşler", "Yedi Dağın Aslanı", "Yiğit Kanı" başta olmak üzere 500'e yakın filmde irili ufaklı rolde oynayan Faruk Panter ya da Panter Faruk biraz sitem; ama hep özlemle dolu hatıralarını anlatmaya devam ediyor.
Sadece Faruk Panter mi? Süheyl Eğriboz, Dündar Aydınlı, Sırrı Elitaş, Cihan Alp, Necdet Kökeş, Hakkı Kıvanç, Hasan Yıldız ve Mehmet Uğur'un anlatacağı o kadar çok hikayesi var ki! Hem de gerçek hikayeler bunlar. Ne film karesinde bulabilirsiniz, ne senaryo tekstinde.
Peki bu insanlar kim?
Tanımıyorsanız, hafızanızı zorlamayın. Film afişi arşivine sahip olanlar da boşuna yorulmasın; çünkü bu kahramanlar, isimleri afişlerde geçen oyunculardan değil. Bugüne kadar bir mekan ya da bir sokaktan çok bir hayal ticaretinin merkezi olan Yeşilçam'da acı ya da tatlı birçok hatıraları var; ancak kitleleri arkasından sürükleyen ünlüler kadar ön planda olmadılar. Karizmaları yok belki; ancak cesaretleriyle ünlüleri bile kendilerine hayran bıraktılar. Tıpkı filmlerdeki gibi gerçek hayatta da oynadıkları rollerde kıyıda köşede kalmayı tercih ettiler. Tabii düne kadar...
Şimdi... Yönetmenliğini Mehmet Güleryüz'ün yaptığı, senaryosunu Feza Sınar'ın yazdığı "Hayal Kahramanlar" adlı belgeselle yeniden karşımıza çıkmaya hazırlanıyorlar. Hem de Yeşilçam'ın bilinen hikayesinin yanında bilinmeyen yönleriyle. Anlattıkları, son derece ilginç ve daha önce hiçbir yerde yayınlanmamış. Bu belgesel, yalnız bir zamanların dublörlerinin ekranlara dönüşü olmayacak, anlattıkları da Yeşilçam'ın tarihini aralayacak.
Türk sinemasına emek veren Süheyl Eğriboz, Dündar Aydınlı, Sırrı Elitaş, Faruk Panter, Cihan Alp, Necdet Kökeş, Hakkı Kıvanç, Hasan Yıldız, Mehmet Uğur gibi isimlerin yer aldığı belgeselin çekimleri, yine Türk sinemasınca çok sık kullanılan, Rumeli Hisarı, Kemerler, Galata Kulesi gibi tipik mekanlarda gerçekleştirildi. TRT'nin teknik destek verdiği proje, "Genç Sinemacılar" programında yayınlanacak. Belgesel, Antalya Altın Portakal Film Festivali'nin Yaşam Boyu Onur Ödülleri gecesinde gösterildikten sonra yurtiçi ve dışındaki festivallere de katılacak.
"Hayal Kahramanlar" projesi, Türk sinemasının magazine pek de yansımayan gerçeklerine ışık tutuyor. Yönetmen Güleryüz, "Şimdiye kadar özel olarak yaptığımız bu çalışmalarla Türk sinema tarihinin, geleceğe taşınması anlamında birbirini tamamlayacak olan projeleri hayata geçiriyoruz. Geniş kapsamlı olarak düşündüğümüz "Hayal Kahramanlar" belgesel olmanın yanı sıra, kitaplaştırılıp, set fotoğraflarından oluşan sergi ve internette bir web sitesi oluşturulacak şekilde tasarlandı." diyor.
Kahramanlarımızın anlattıkları ilginç hikayeler bizi hem gülümsetiyor, hem de bu gölgede kalmış adamların gerçek hayatlarının hangi kıyılarda gezindiğini açığa vuruyor. İşte 1938'de Adana'da doğan Panter Faruk'un hikayesinden küçük bir bölüm: "16 yaşında, Adana'da çekilen 'Gelen Ağlar Giden Ağlar' filminde küçük bir rol kaptım. Filmin tamamlanabilmesi için çekim ekibiyle İstanbul'a geldim. Geliş o geliş. Uzunca bir süre parklarda yatıp kalkmak zorunda kaldım. Gözüm pekti, vurdulu kırdılı sahnelerde Ayhan Işık, Cüneyt Arkın gibi jönlere 'İstediğiniz gibi vurun.' demekten çekinmiyordum." diyor ve ardından da ekliyor: "Ama şimdi..."
Köylülerin baskını
Bir zamanların ünlü doblörlerinden Dündar Aydınlı'nın durumu Panter'den farklı değil. Bugün 58 yaşında olan ve başta sinema filmi, televizyon dizisi, reklam, klip gibi alanlar olmak üzere bini aşkın rolde oynayan Aydınlı, yaşamının zorluklarını anlatmak yerine, sinemaya başladığı ilk yıllarda başından geçen bir olayı anlatıyor: "Diyarbakır'daydık. Acayip giyimli, miğfer takmış, kılıç ve kalkanları olan grubumuzla tarlada eğleşiyorduk. Bizi bu halimizle gören köylüler paniğe kapılmışlar. 'Buralar eskiden Frenk askerlerinindi, acaba onlar geri mi geldi?' diye düşünmüşler. İçlerine kurt düşmüş ve bir araya toplanıp olayı anlamaya çalışmışlar. 'Asker kılıklı bu meymenetsizlere derslerini verelim, gavurlar köyümüzü bastı' diyerek harekete geçmişler. Baktık ki eline tüfeğini alan, sopasını kapan gelmiş ve etrafımızı sarmış. Baskın, basanın olur' havasındalar. Konuşmalarını anlamıyoruz. Tam ateş edecekleri sırada o yöreli olan minibüsün şoförü Kürtçe bildiğinden durumu izah etti de ölmekten kurtulduk."
Silah tutukluk yapınca
Kaybettiklerimizin Ardından
O da bir şey mi diyerek söze giriyor Süheyl Eğriboz. Ve 1970'li yılların son dönemlerinde Türkiye'nin özellikle de İstanbul'un silahlı eylemlere tanık olduğu karanlık günlere götürüyor bizi. 'Sinema sahnelerinin, sokaklardaki çatışmalarla yasadışı örgütlerle ne ilgisi var diye soracak oluyoruz; ancak Süheyl Eğriboz sözümüzü kesiyor ve anlatmaya devam ediyor: ''Bakırköy meydanında film çekiyorduk. Yönetmen izdiham olmasın diye uzakta ve gizli kamerayla çekim yapıyordu. Rol gereği elimdeki oyuncak tabancayla hasmımı öldürdüm ve kaçmaya başladım. Tam o sırada sivil bir polis memuru Kırıkkale marka tabancasının soğuk namlusunu şakağıma dayayıverdi. Nutkum tutuldu, soğuk ecel terleri dökmeye başladım, bir kelime bile konuşamadım ki sivil polis tetiği çekti: Aman Allah'ım! O da ne yaşıyorum. Polisin Kırıkkale tabancası tutukluk yaptı. Az sonra vurulan rol arkadaşım ve yönetmen yetişti de beni polisin elinden aldı." (Abdullah
Kaybettiklerimizin Ardından
Genellikle ölenlerin ardından düşündüğümüzde “Ya keşke…” dememek gerektiğine inanıyorum. Yaşayan yakınlarımızın varlığını daha ölmeden önce fark etmenin, kıymetini yaşarken bilmenin çok daha değerli olduğunu düşünürüm. Öldükten sonra onların arkasından ne kadar ağıt yakarsak yakalım, duygularımızı ve düşüncelerimizi onlara ulaştıramayız. Onları ne kadar seversek sevelim; eğer sevdiklerinizi onların yüzlerine söyleyemediyseniz artık çok geç kalmışsınız demektir.Bu yüzden diyorum ki yanınızdaki insanların kıymetini onlar yaşarken bilin. Yine diyorum ki eğer sevdiğiniz insanlar varsa bunu içinizde saklamayın. Bu sevgiyi onları kaybettikten sonra bohçadan çıkarır gibi ortaya dökmek bazen hiç de işe yaramayabilir.Bu bir kaçış değil ama ölenlerin ardından söylenecek söz bulmak her zaman kolay olmuyor. Hele ölüm gerçeğini kabullendikten sonra bazen susmakla da çok şey söylenmiş oluyor. Ne var ki insanlar ölenlerin ardından her zaman susamaz. Bizim aile ve ulus geleneğimizde ölenlerin ardından "Ağıtlar" yakılır. Yüreğin varsa bu ağıtlara dayanabilirsin. Bir ananın oğluna, bir bacının kardeşine, bir kızın, bir oğulun anasına, babasına yaktığı ağıtlar sizi bir dünyadan başka bir dünyaya alır götürür.Zor’un ardından kızlarının, oğullarının, eşinin, akrabalarının, ablalarının ve kardeşlerinin yaktığı ağıtları dinlerken biliyorum ki içten gelen bu sesler, oradaki herkesin içinde derin bir iz bırakmıştır. ¦ Duygular vardır anlatılamayan, sevgiler vardır kalplere sığmayan, dostluklar vardır hiçbir şekilde yıkılmayan, bazı insanlar vardır asla unutulmayan ....Değerli Faruk Abimde unutulmayanlardan... Alıntı...... A.Varol
.
YAKINI ÖLEN BİRİNİ TESELLİ ETMEK...
Yakını ölen birisini teselli etmek zordur cümlesini kurmam çok genel olur. Bu herkes tarafından bilinen bir hadise zaten. Yakını ölen birisini teselli ederken empati yapmamız gerekir. Kendimizi onun yerine koymamız gerekir, onu anlayabilmek daha sonra onu teselli etmenin yollarını arayabilmek için.
Ama mezarlığın yolları hep karanlık olur bilirsiniz...
Ve empati kurarken bir bakmışsınız aslında ölen insanla empati kuruyorsunuz...
Çünkü o, yakını ölen insanın da ölenden farkı yoktur. Ölenle ölünmez diye bir söz vardır ya, bu söz aslında doğru değildir. Ölenle beden olarak ölünmez ama ruh olarak geçici bir süre de olsa ölünür.
Küçük bir bebeğin canı yandığında, örneğin parmağı kapıya sıkıştığında, annesi gel öpeyim de geçsin der ya..İşte bu yara geçici süreli bir yara olmayabilir her zaman. Ruhta kalıcı iz bırakabilir.Öpünce geçici bir yara değildir yakının ölmesinin yarası bazen...İnsanın ruhunda kalıcı iz varsa o insan kolaylıkla takip edilebilir...Ne demek istediğimi açıklayacağım.Bir de en sevdiği insan ölse… Düşünsenize, nişanlanmalarına iki hafta var ve bir trafik kazası... Ve doğrudan sağ kalan tarafın hayat trafiğinin akışı değişir. Onun hayat trafiğinin akışı göz yaşının akışıdır artık.Şimdi teselli etmeye gelelim. Ne yapabiliriz bu çaresiz durumda?Kolumuzu yakını ölen insanın omzuna attık. Ne diyebiliriz ki? Sağ kolumuzu onun omzuna attık, sol elimizle de göz yaşını siliyoruz. Sevdiği bir insanı hayatından silmişse göz yaşını da silmek zorunda kalır... Bunların hepsinin bilincinde olduğumuzu var sayalım.Babanın doğacak bebeği annesinin karnında ölmüş, düşünsenize...Onun hayatının nüfus varsayımından bir kişi eksilmiştir artık...’’Boşver üzülme, Allah onu yanına aldı işte, hem çok iyi bir insandı, kesin cennete girecek’’… bu tür teselliler işe yarar mıydı acaba?... Hiç sanmıyorum bana soracak olursanız. Çünkü o da biliyordur bunları. Onun sorunu ölen yakının cehenneme gitmesi ya da ahiretteki yeri değil ki. Onun sorunu şu anda o yakının yanında olmaması ve bir daha asla olmayacağı.’O yoksa ben yanındayım ve hep yanında olacağım…’’ bu söylenebilir. Bu ona bir nebze de olsa teselli verir… mi? Sizin kim olduğunuza bağlı, eğer onun yakınlarından birisiyseniz, bu çok az da olsa işe yarayabilir. Onun acısını geçirmez bence ama, yine de ona yalnız olmadığını hissettirmek bir şey kaybettirmez.En başta da demiştim, kendinizi onun yerine koymalısınız diye. Onu önce anlamak gerekir, sonra teselli edebilirsiniz. İnsan en iyi kendisini teselli eder, kendinizi onun yerine koyunca, kendinizi teselli ediyormuş gibi onu teselli edersiniz.O süre içinde gerçeklerden bahsetmemelisiniz. ’’Onun yokluğuna alışmak zorundasın.’’ gibi gerçeklerden bahsedilmemeli bence. İnsanın ruhunda kalıcı iz varsa o insan kolaylıkla takip edilebilir demiştim. Çünkü o insan artık belirgin olmaya başlar. Onu teselli eden birisi olmazsa ruhundaki iz tamamen kalıcı olur artık ve akli dengesini yitirir yavaş yavaş düşüncelerden...Sonunda, tahmin ettiğiniz gibi delirir.
O yüzden bu konu, teselli konusu gerçekten çok önemlidir. Biliyorum, yakını ölen birisini teselli etmek imkansızdır, imkansız olmasa da çok zordur. Ama yine de onun yanında birileri olmalıdır. Yoksa işin içinden çıkamaz.Bu içinden çıkılamayan işte çalışırsa beyni iflas eder...
Benim tavsiyelerim bu kadar. Yakını ölen birisi nasıl tedavi edilir, bu açıdan bir deneyimim yok. Sadece düşüncelerimi söyledim. Uyguladığınızda yararlı olmayabilirde...
Yakını ölen birisi nasıl teselli edilir anlamak için yakını ölen birisinin sizin yakınınız olup ölmesi gerekir...
Bunu cümleye dökmesi bile zor bir durum işte.
Ama mezarlığın yolları hep karanlık olur bilirsiniz...
Ve empati kurarken bir bakmışsınız aslında ölen insanla empati kuruyorsunuz...
Çünkü o, yakını ölen insanın da ölenden farkı yoktur. Ölenle ölünmez diye bir söz vardır ya, bu söz aslında doğru değildir. Ölenle beden olarak ölünmez ama ruh olarak geçici bir süre de olsa ölünür.
Küçük bir bebeğin canı yandığında, örneğin parmağı kapıya sıkıştığında, annesi gel öpeyim de geçsin der ya..İşte bu yara geçici süreli bir yara olmayabilir her zaman. Ruhta kalıcı iz bırakabilir.Öpünce geçici bir yara değildir yakının ölmesinin yarası bazen...İnsanın ruhunda kalıcı iz varsa o insan kolaylıkla takip edilebilir...Ne demek istediğimi açıklayacağım.Bir de en sevdiği insan ölse… Düşünsenize, nişanlanmalarına iki hafta var ve bir trafik kazası... Ve doğrudan sağ kalan tarafın hayat trafiğinin akışı değişir. Onun hayat trafiğinin akışı göz yaşının akışıdır artık.Şimdi teselli etmeye gelelim. Ne yapabiliriz bu çaresiz durumda?Kolumuzu yakını ölen insanın omzuna attık. Ne diyebiliriz ki? Sağ kolumuzu onun omzuna attık, sol elimizle de göz yaşını siliyoruz. Sevdiği bir insanı hayatından silmişse göz yaşını da silmek zorunda kalır... Bunların hepsinin bilincinde olduğumuzu var sayalım.Babanın doğacak bebeği annesinin karnında ölmüş, düşünsenize...Onun hayatının nüfus varsayımından bir kişi eksilmiştir artık...’’Boşver üzülme, Allah onu yanına aldı işte, hem çok iyi bir insandı, kesin cennete girecek’’… bu tür teselliler işe yarar mıydı acaba?... Hiç sanmıyorum bana soracak olursanız. Çünkü o da biliyordur bunları. Onun sorunu ölen yakının cehenneme gitmesi ya da ahiretteki yeri değil ki. Onun sorunu şu anda o yakının yanında olmaması ve bir daha asla olmayacağı.’O yoksa ben yanındayım ve hep yanında olacağım…’’ bu söylenebilir. Bu ona bir nebze de olsa teselli verir… mi? Sizin kim olduğunuza bağlı, eğer onun yakınlarından birisiyseniz, bu çok az da olsa işe yarayabilir. Onun acısını geçirmez bence ama, yine de ona yalnız olmadığını hissettirmek bir şey kaybettirmez.En başta da demiştim, kendinizi onun yerine koymalısınız diye. Onu önce anlamak gerekir, sonra teselli edebilirsiniz. İnsan en iyi kendisini teselli eder, kendinizi onun yerine koyunca, kendinizi teselli ediyormuş gibi onu teselli edersiniz.O süre içinde gerçeklerden bahsetmemelisiniz. ’’Onun yokluğuna alışmak zorundasın.’’ gibi gerçeklerden bahsedilmemeli bence. İnsanın ruhunda kalıcı iz varsa o insan kolaylıkla takip edilebilir demiştim. Çünkü o insan artık belirgin olmaya başlar. Onu teselli eden birisi olmazsa ruhundaki iz tamamen kalıcı olur artık ve akli dengesini yitirir yavaş yavaş düşüncelerden...Sonunda, tahmin ettiğiniz gibi delirir.
O yüzden bu konu, teselli konusu gerçekten çok önemlidir. Biliyorum, yakını ölen birisini teselli etmek imkansızdır, imkansız olmasa da çok zordur. Ama yine de onun yanında birileri olmalıdır. Yoksa işin içinden çıkamaz.Bu içinden çıkılamayan işte çalışırsa beyni iflas eder...
Benim tavsiyelerim bu kadar. Yakını ölen birisi nasıl tedavi edilir, bu açıdan bir deneyimim yok. Sadece düşüncelerimi söyledim. Uyguladığınızda yararlı olmayabilirde...
Yakını ölen birisi nasıl teselli edilir anlamak için yakını ölen birisinin sizin yakınınız olup ölmesi gerekir...
Bunu cümleye dökmesi bile zor bir durum işte.
Türk sinemasının emektarları. Sayısız filmde kendilerini gördüğümüz halde birçoğunun adlarını bile
miliyoruz. Yeşilçamın Temel taşları..,Emektarları...
Sizlere elimden geldiğince Değerli abim Faruk PANTER ve onun kahraman arkadaşlarını tanıtmaya çaışacağım..,
''SÜTÇÜ'' SÜHEYL EĞRİBOZ
Tamamen bir kurmaca ya da hayal ürünü olan filmlerdeki kötü karakterlerin gerçekmiş gibi algılanması, sinema oyuncularını yer yer zor durumlarda bırakabiliyor. Gerçek hayatlarında yufka yürekli ve yardımsever olarak bilinen sanatçılar, hafızalarda ise oynadıkları rollerle özdeşleştiriliyor.
Sanatçıların biyografileri ve söyleşilerinden derlenen bilgilere göre, Yeşilçam'da beş yüzün üzerinde filmde rol alan Süheyl Eğriboz, 1971 yapımı 'Hz. Ömer'in Adaleti' filminde 'Hz. Ömer' karakterini namaz kılarken öldüren kişiyi oynuyordu. Filmin gösterimi sırasında Düzce'de bulunan Eğriboz'un önünü kesen dört kişi,"Ulan Hazreti Ömer'i öldürürsün haaa" diyerek odun parçalarıyla sanatçının üzerine çullanır. Hastanede gözünü açan Eğriboz'un kafasına18 dikiş atılır. Çoğu filmde baş kadın karakterlerin korkulu rüyası olan Eğriboz'un, uzun süre hanımıyla sokağa çıkamadığı da emektar sanatçının talihsiz anıları arasında... Eğriboz'un, "Neden?" diye sorduklarında, "Sokakta insanlar, 'Bak! Gene düşürmüş bir kadını götürüyor'" diye karşılık..
Sanatçıların biyografileri ve söyleşilerinden derlenen bilgilere göre, Yeşilçam'da beş yüzün üzerinde filmde rol alan Süheyl Eğriboz, 1971 yapımı 'Hz. Ömer'in Adaleti' filminde 'Hz. Ömer' karakterini namaz kılarken öldüren kişiyi oynuyordu. Filmin gösterimi sırasında Düzce'de bulunan Eğriboz'un önünü kesen dört kişi,"Ulan Hazreti Ömer'i öldürürsün haaa" diyerek odun parçalarıyla sanatçının üzerine çullanır. Hastanede gözünü açan Eğriboz'un kafasına18 dikiş atılır. Çoğu filmde baş kadın karakterlerin korkulu rüyası olan Eğriboz'un, uzun süre hanımıyla sokağa çıkamadığı da emektar sanatçının talihsiz anıları arasında... Eğriboz'un, "Neden?" diye sorduklarında, "Sokakta insanlar, 'Bak! Gene düşürmüş bir kadını götürüyor'" diye karşılık..
Yadigar EJDER
O, çok tanınan fakat gerçekte kendisine dair çok az şey bildiğimiz bir karakter oyuncusu. Gerçek ismi, hangi yılda doğduğu ve özellikle nasıl vefat ettiğine ilişkin yazılan, çizilen, söylenen pek çok şey birbiriyle çelişiyor..
Gerçek Adı: Adnan Ayberk
1951 yılında Sivas'ta dünyaya geldi. İki kız, iki erkek 4 çocuğunun en büyüğü. İlkokul 3. sınıfa başladığı ilk günler okuldan kaçtı ve bir daha gitmedi...
1951 yılında Sivas'ta dünyaya geldi. İki kız, iki erkek 4 çocuğunun en büyüğü. İlkokul 3. sınıfa başladığı ilk günler okuldan kaçtı ve bir daha gitmedi...
Hakkı Kıvanç
Türk sinemasının sevilen sanatçılarından Hakkı Kıvanç, 83 yaşında yaşamını yitirdi. Bir süredir mide
kanseri nedeniyle evinde tedavi gören Kıvanç, sabah saatlerinde son nefesini vererek hayata veda etti
HAKKI KIVANÇ KİMDİR?
1931 Adana doğumlu olan Hakkı Kıvanç, Türk sinema ve dizi oyuncusudur ve gerçek adı Hakkı Güvenç’dir.
Oyunculuk hayatına 1955 yılında Kızımla Beraber Ağladık filminde figüran olarak başladı. Yeşilçam
filmlerinin değişmez yardımcı oyunculardan biri olan Hakkı Kıvanç, mafya adamı, polis, kahveci gibi
karakterleri canlandırdı. Filmlerin yanında 1980'li yıllardan başlayarak bazı televizyon dizilerinde de rol
aldı.
84 yaşında yaşama gözlerini yuman Hakkı Kıvanç 1950'li yıllarda küçük rollerle başladığı oyunculuk
kariyerine figüranlıktan karakter oyunculuğuna kadar yüzlerce film sığdırmıştı. Kıvanç, en son Arka
Sokaklar, Kalp Gözü gibi dizilerde televizyon ekranında rol almıştı.
Türk sinemasının kötü adam rollerinin değişmez ismi olan Kudret Karadağ, Yüz Numaralı Adam, Gırgıriye, Babanın Evlatları, Hanzo ve Deli Yusuf'nda aralarında bulunduğu 350'nin üzerinde filmde yer almıştır. Genelde kavgacı ve kötü adam rollerini üstlenen Karadağ, Kemal Sunal, Cüneyt Arkın ve Tarık Akan gibi isimlerin birçok filminde yer aldı. Oyuncu, 23 Şubat 2004 tarihinde İstanbul'da hayatını kaybetmiştir
Levent Kırca hayatını kaybetti
Levent Kırca bir süredir tedavi gördüğü Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Geçtiğimiz günlerde ‘Yaşam Boyu Onur Ödülü’ne layık görülen Levent Kırca, ödülü alması için oğlu Oğulcan Kırca'yla birlikte bir mektup göndermişti. Usta oyuncu son mektubunda şu satırlara yer vermişti; ‘Dik durun. Adil olun, sabırlı olun, enerjinizin sirayet etmesine müsaade edin. Daha iyi bir dünyada görüşmek ümidiyle. Atatürk’le kalın, Cumhuriyet’le kalın, hoşça kalın!'
Sırrı Elitaş
Sinema sanatçısı Sırrı Elitaş daha önce de ‘Madende Tuzak’ filminin çekimleri sırasında beyin kanaması geçirmiş hastaneye kaldırılmıştı.Edinilen bilgiye göre bir süre önce beyin kanaması geçiren Elitaş, Üsküdar Çamlıca Erdem Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. sinema oyuncusu Sırrı Elitaş, tedavi gördüğü hastanede gece saat 00.00 sıralarında hayatını kaybetti. Elitaş’ın,Üsküdar Karacaahmet Hacı Şakirin Camii’nde ikindi namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından toprağa verileceği belirtildi.
EMEKTAR SANATÇININ ARDINDAN DUYGUSAL MESAJLARPerihan Savaş: "Bir Yeşilçam emekçisini daha kaybettik. Yolun ışık mekanın cennet olsun"
Önder Açıkbaş: "Sırrı Elitaş gitti oynadığı diğer arkadaşlarının yanına.. Nurlar içinde yat abi tanıştığımıza sevindim
Değerli ziyaretci;Faruk PANTER'İ,tanıyorsanız,onun anısına birşeyler yazarsanız Bizi ve sevenlerini cok mutlu edersiniz...Selamlar,saygılar....A.Varol
YanıtlaSil